Perşembe, Eylül 28, 2006

Yağmuru sevmiyorum, nefret ediyorum hatta, ancak yağmur yağarken evde oturup, kahve içerek bir film izliyor olursam nefret etmem veya yazın hava sıcakken hemen yağıp biterse ıslanmayı bile isteyebilirim. İstanbul'da sıradan bir iş gününde, okul gününde ayakkabılarımın, giysilerimin ıslanması, saçımın kabarması ve dalgalanması, şemsiyemin ters dönmesi, trafiğin felç olması, insanların montlarının ıslanınca kokması (hele deri montlar), her zamankinden daha kalabalık sokaklar, caddeler (yağmur yağarken nasıl daha kalabalık oluyor anlamıyorum, sanırım insanlar yağmur yağmaya başlayınca kendilerini dışarı atıyorlar), yağmurdan nefret etmemde etkendir herhalde. Anlamadığım bir konu da şu; neden ben tam dışarıya adımımı attığım zaman şakır şakır yağmaya başladığı..
Yağmuru bu kadar sevmeyen bir insanın son haftalarda kendini nasıl hissettiği tahmin edilebilir sanırım, aylarca yıllarca hiç durmayacak gibi geliyor, ben bu ruh halinden hiç çıkamayacağım, yürürken suratım hep domuz gibi olacak, bastığım kaldırım taşlarının diğer köşelerinden çamur fışkırdığında küfür edeceğim, saçak altlarında kuyruk halinde yürüyen insanlara sinir olacağım, işe hep geç kalacağım, cadı gibi saçlarla dolaşacağım, hep evde olmak isteyeceğim..
Ben kış uykusuna yatmak istiyorum, yaz geldiği zaman beni uyandırın..

Hiç yorum yok: